Bugün kafamda zaten bu yazıyı yazmak vardı. Ama Burcu‘nun “ya komşunuz okuyorsa“, Hande’nin “kendine de komşuya da şans ver” yorumlarından annemin de kırık dökük mesajından sonra yazmak kaçınılmaz oldu.
Komşumuz, olur da bir gün bu satırları okursa, bence alınacağı hiçbirşey olmamalı. Çünkü dünkü yazı benim yabaniliğim üzerine bir yazıydı. Bu tip istemeye istemeye yaptığım şeylerin, gittiğim yerlerin nasıl da güzel sonuçlanabileceğini pekala biliyorum. Üstelik komşumuz çiftin bizim kalemimiz olduğunu, çok iyi anlaşacağımızı da görebiliyorum. Ama tüm bunlar benim böyle bir buluşmaya ayak dirememe, yabanilik yapmama engel değil.
Annemin dediği gibi, aslında “komşu komşunun külüne muhtaç”. Bakın Ela 1,5 yaşındayken başıma ne geldi. Günlerden bir gün çok kötü kar yağdı. İşten bizi eve erken gönderdiler; ben iş-ev yakın olduğu için fırt diye eve geldim. Annem meşhur kaplıca dönemindeydi sanırım, babam da bize uğradı torun seviyor. Aytuğ ise karlı bir İstanbul gününde Maslak’tan Kartal’a dönmeye çalışıyor!
Ben çalışan ve çocuğuyla en kaliteli vakti geçirmek isteyen anne suçluluğuyla yavrumu karla tanıştırmak istedim. Çocuğu bahçeye indirmek yerine, karı ayağına getireyim dedim. Banyodan koca bir leğen aldım, bahçeye indim.
Tepeleme dolu bir leğen karla asansörden çıktım ki, babam ve Ela apartman boşluğunda süklüm püklüm dikiliyorlar. Meğer ben çıkınca, Ayça peşimden kapıya koşmuş, açıp dışarı çıkmış. Babam da peşinden seyirtmiş. Böyle anlarda hiç şaşmaz, kapı da arkalarından kapanıvermiş.
Sitede bir kafe var, oraya gitmeye kalksak gidemeyiz, çünkü babam da Ela da çorapla fırlamışlar. Telefon edelim desek telefon yok. Çaresiz, çaldık karşı komşunun zilini, sığınma hakkı istedik.
Komşularımız 50’lerinde çok tatlı bir çift, bir tane de üniversiteye giden kızları var. Sanırım bayram ertesiydi, evlerine henüz girmişler. Daha bavulları koridorda duruyor!
Buna rağmen öyle sevecen karşıladılar ki… Yemek yiyorlardı, teklif ettiler. Ay n’olur yiyin, yok yok siz yiyin; karşılıklı nezaketin bini bir para… Biz köşeye iliştik, Aytuğ’un anahtarla gelip bizi kurtarmasını bekliyoruz. Ancak telefon hakkımızı kullanarak aradığımız kurtarıcımız, eve ulaşmasının en az bir 3 saat süreceğini müjdeledi.
Neyse 2-3 telefondan sonra, eve temizliğe gelen Perihan Abla bizi yedek anahtarıyla kurtardı. Aslında sanırım bizi değil, yorgun argın evine dönen, ayağını uzatıp dinlenecek olan komşularımızı kurtardı.
Velhasıl eşek gibi biliyorum, bir iki haftaya kalmaz paşa paşa komşumuza gideceğim. Sonra “aaa iadeyi ziyarete çağırman lazım” denecek, ben onu çağıracağım. İşin kötüsü iyi de anlaşacağız. Bu böyle devam edecek.
bayılıyorum bu senin eklediğin resimlere demiştim di mi, konuya cuk oturuyorlar 🙂
ben de anında gelen yorumlara bayılıyorum. demiştim di mi?
Hah işte bu benim kızım.Kendine haksızlık etme sen yaban filan değilsin.Ama anlıyorum adres defterin çok dolu,daha doğrusu yapılacak işler listesi çok uzun ve sen hepsine yetişememe kaygısıyla yeni adres,yeni görev istemiyorsun.Çok da haklısın.Yine nasihat diyeceksiniz ama ben şunu öğrendim:yapabildiklerim için şükrediyor,yapamadıklarım içinse hiç üzülmüyorum.Sen de öyle yap,rahatlarsın.
Anne bilgeligini seviyorum. Biz de buyuyunce boyle olalim : ))
Büyüyünce? Bir miktar büyüdük zannediyordum???
Dogru kendi adima yazmam lazimdi …. : )) Ebeveyn olmadan buyumuyor bence insan : ))
Hadi len. Küçül küçül de cebime gir. Bal gibi bilgesin işte. Young and wise. Ayrıca da en son hatırladığım neredeyse babaane oluyordun?
Aslında ben sana derken kendime de diyorum bunları. Hakikaten mümkün olan en son ana kadar yeni insanlarla tanışmaktan kaçınırım. Ama bana bir görev ver, mesela bizim kokteylde kapıda dur, her geleni karşıla, paltolarını al de, onu yaparım bak. Görev insanıyımdır. Sadece tanımlı bir görevim olmayınca günlük geyik yapamama kabiliyetsizliğim ortaya çıkıyor. İnsanlara da tanışınca, hadi buyrun, ben konuşamam, siz benim blogu bir zahmet okuyuverin, sonra konuşuruz denmiyor ki… Öfff. İşte böyle yani…
Hande isin kotusu ben cok da guzel konusuyorum. Ama ortak konu bulma gerginligi beni yipratiyor. Sanki sadece ben eglenceden sorumlu devlet bakaniymisim gibi. Dedigin gibi olmazsa olmaz diyebilmek lazim. En iyisi de, ben bloga yazdim. Ordan okuyunuz diyebilmek herhalde:)
budur!!!seviyorum seni:D (bir de defterde ankara olmasaymış:))
Ankaraya gelmeyi yurekten istiyorum. Kivirma yok. Ama onu benim disimda 3 kisinin de istemesi gerek:)