Arkadaşlarımızdan biri Çeşme’de altın gibi kumu olan, Maldiv’leri aratmayacak şekilde bardağa doldur iç berraklığında denizi olan Altın kum’da bir plaj öğrenmiş, tatilin son gününde oraya gidelim dedik. Elle yazılmış, derme çatma tabelaları izleyerek “adı bir adamın adı olan” plajı bulduk. Etrafta in cin top oynuyor, plaj dışında hiçbir yerleşim emaresi yok.
Kamuflaj pantolonu giymiş, üzeri çıplak, adeleleri artık terden mi, yoksa yağlandığı için mi pırıl pırıl bir meczup bizi karşıladı. Adamın kafasında Rambo misali bir bandanna bağlı. Taktı yedimizi de peşine, hem anlatıyor hem de sahile doğru götürüyor. Biz de uyduk imama, annesini izleyten ördek yavruları gibi kikirdeye kikirdeye adamın peşinden gidiyoruz:
-Şurası restoran. Burda yemek yiyebilirsiniz. Yumurtalarımız davuktan. (Kümes gibi bir yerdeki tavukları kasdediyor. Ama biz kızlar bir kezkoyvermişiz makaraları, “tabi tavuktan, nerden olucaktı ki?” diye kikirdeşiyoruz. Erkekler de “başımıza iş açmayın” bakışıyla bizi susturmaya çalışıyorlar). Rambo devam ediyor:
-Şurası tuvalet. (Eliyle bir tabur askere komuta yağdırır gibi sert hareketler yaparak), sol taraf erkeklerin, sağ taraf kızların. (Biz kızlar “kih keh küh”) İşte şezlong ve şemsiyelere geldik. Kişi başı x lira.
-(En cadı arkadaşımız) ama x/2 demiştiniz?
-Yooo, o tek kişi fiyatıydı.
-Aaa olmaz ki canım, resmen kazıklıyorsunuz. Kalkın gidelim. (Erkekler “susun kızlar, burda adam kesip kafamızı atsa, cesedimizi aylar sonra bulurlar” bakışına dönüyorlar. Ama bizim cadı arkadaş, üstelik adamın üzerine üzerine yürüyerek bağırmaya devam ediyor.) Neyse apar topar, çekiştire çekiştire bağıran arkadaşı tıktık arabaya. Rambo bizi koca bıçağıyla kesmeden, aynı koydaki bir başka plaja! Gerçi orada yumurtalar davuktan değildi ama idare ettik artık.