(Fonda Manga çalıyor. “Azrail gelmiş, can talep eyleeeer”)
Kızım: Azrail ne demek anne?
Ben: İnanışa göre azrail “can alan melektir.”
Kızım: Anne?!? Şaka mı bu?
Çocuklar Türkçe dışında bir dilin varlığını keşfedince, bitmek bilmez meraklarıyla durmadan “peki şu ne demek?” “peki bu nedemek?” diye sorup duruyorlar. Yeğenim de İngilizce diye bir dil olduğunu öğrenince aynını yapmıştı. Gözünü odanın dört bir köşesinde gezdirip, gözüne çarpan her eşyanın İngilizce’sini sırayla soruyordu.
-Peki kapı ne demek?
-Door
-Peki balık ne demek?
– Fish
-Peki çorap ne demek?
-Sock
-Haaa, ayağına sok di mi?
Arabada eve dönüyoruz. Düzeni şaşmasın diye uyumasın istiyorum.
Kızım: (gözler baygın baygın) Uyumayı tercih ediyorum.
“Tercih” ediyormuş. Aynı bu şekilde bir keresinde de yine uyurken yanına arkadaş olarak babasını değil de beni istediğini “annemi tercih ediyorum” diye ifade etmişti. Ne istediğini bilmek güzel!
Gençlik başımda dumaaaan günlerden birinde, kocamın yeğenlerinin başında beklemek üzere görevlendirildik. Çocuklar severler diye pizza siparişi verdik, oyun-koşturma-eğlence diz boyu… Her şey yolunda. Sonra bir ara yeğenlerden küçük olanı tuvaleti geldiğini söyledi, kendi başına tuvalete yöneldi. Biraz sonra içerden bir ses:
-Bittiiiiiiiiiii
Biz kocamla birbirimize baktık. Çocuk bakmanın bu kısmını hiç düşünmemiştik. Ben “senin yeğenin” diyerek göreve onu gönderdim. Tam yüzüme zafer gülüşü yerleştirmiştim ki, kocam geri döndü: “seni istiyor.”