90’lı yılların sonunda 10 yaşlarında Selimcan diye çok bilmiş bir çocuk vardı. Ali Kırca enkırmenlik yaparken, o da çıkıp gündemi değerlendirir, benim bile anlamadığım terimlerle her konudan fikir beyan ederdi. Hatta ayrı bir program bile yaptırdılar sanırım ona. Bir gün bunun programına aynı yaşlarda diye arabeskçi Küçük Onur katılmıştı. Aralarında şöyle bir diyalog geçmişti:
S: Hangi bestekarları beğeniyorsun?
KO: Cemal Reşit Reis.
S: Efendim efendim? Cemal Reşit Rey olmasın o?
Bravo, 10 yaşlarındasın ve Cemal Reşit Rey’i biliyorsun.
Bir çocuğun, yakaladığı yanlışa kikirdemesi rastlanan bir durum. Ama üstten bakarak, “efendim efendim” demesi bana çok itici gelmişti.
Gerçi yine burada bir parantez açacağım. Kardeşim doğduğunda, Konya’nın bir kazasında yaşıyorduk. Annem çalıştığı için, bize bir bakıcı bulması gerekiyordu. Köy yerinde öyle bakıcı bulmak, üstelik de 70’li yılların sonunda hiç kolay değildi. Annemin zor zahmet bulduğu bakıcı, köylü olması münasebetiyle şiveli konuşuyordu. 5 yaşındaki bilmiş bendeniz, geç kadının karşısına: “N’örün?” değil “Ne yapıyorsun?” “Yin mi?” değil “yer misin?” diye düzelt kadını. E kadın da haklı olarak anneme “Ya ben, ya o” demiş. Böylece ben de tıpış tıpış babaannemle dedemin yanına gitmek zorunda kalmıştım. Yani Selimcan’ı gıcık bulmaya hakkı olan en son kişi benim!
Neyse işte bu yaşımda da gıcık olmayı göze alıp bilmiş bilmiş hikayeler anlatmaya devam edeceğim. Hayal edin, taktım papyonumu Selimcan gibi, anlatıyorum. Arada size de sorular soracağım, yanlış cevap vermeyin, basarım“efendim efendim”i ha!
Mevlana’nın şu dizelerini bilirsiniz. (bilirsiniz di mi? bilmiyor musunuz? efendim efendim?):
Kardeşim.
Sen düşünceden ibaretsin, geriye kalan et ve kemiksin.
Gül düşünürsün, gülistan olursun. Diken düşünürsün, dikenlik olursun.
Bu sözü pek sever, yaşam felsefem olarak hep “gül” düşünmeye çalışırım.
Takip ettiğim bir seminerde, “olumlu düşünme” ile ilgili şu hikayeyi anlattılar, “hmmmm, güselllll” dedim. Paylaşmasam olmaz!
Hikaye bir Kızılderili hikayesi.
Torunu yaşlı Kızılderili’ye sormuş: “Herkesin içinde iki kurt varmış. Doğru mu?”. Yaşlı Kızılderili “Doğru” diye cevap vermiş ve devam etmiş: “Kurtlardan bir tanesi bütün kötü sıfatları üzerinde toplamış bir kurt; kızgın, kıskanç, kaprisli, kendini beğenmiş, yalancı, şüpheci. Diğeriyse iyi bir kurt. Minnet ve sevgi dolu, neşeli, temiz kalpli, yardımsever, huzurlu, şefkatli.”
“Peki aralarında bir savaş olduğu da doğru mu?” diye merak etmiş torun.
Yaşlı Kızılderili evet anlamında başını sallamış.
Torun hafifçe endişeli sormuş “Hangisi kazanacak?”
Cevap şöyleymiş: “Sen hangisini beslersen o kazanacak!”
Neyse beslemek dedim de ben gidip kuşları besleyeyim, yemleri azalmıştı. Sonra vakit kalırsa “bilmiş olmayan kurdumu” da beslerim.
Efendim efendim? Siz de mi?
Ahh yazar yeğenim ah! Bu gün yarın derken kaynak kişimizi kaçıdık,projemiz kadük oldu!
Son yazıların gittikce olgunlaşıp bilgeleştiğini düşündürüyor bana! Yakında ferrrarini satacaksın! selamlar!
Evet maalesef. Artık bize bıraktığı güzel anılarla avunacağız.
evet hangisini beslersen… İyilikleri besleyelim, başkalarının da beslemesi için vesile olalım.
olalımmmmm
Merhaba pire problemim var bana yardimci olurmusunuz lutfen 😔
Geçmiş olsun. Ancak ben de şurada yazdıklarım dışında bilgi sahibi değilim: https://kakarakikiri.wordpress.com/tag/pire-ile-mucadele/
Tez zamanda kurtulmanız dileğiyle.