“Sabahları kahve içmeden ayılamıyorum şekerim!”
demiyorum.
Öyle tiryaki durumu yok yani. Bahsettiğim kahve de afilli birşey değil, bildiğiniz granül kahve. Sıcak suya atıyorum, accık da süt.Ela’ya kahvaltı hazırlayıp, “Hadi kızım giyin, hadi kızım ısır, hadi kızım çiğne, hadi kızım çantanı unutma!” derken usul usul yudumluyorum.
Sonra Ayça’yı uyandırıyorum. Bakın Allah için ona hadi demiyorum. O genelde kemiksiz halde, jöle kıvamında oraya buraya devrilmeye devam ettiği için sadece mütemadiyen “dik dur kızım” diyoruz. Bu replik eşliğinde ben ya da Aytuğ küçük denizanamızı giydirip, yediriyoruz.
Bu esnada ben kahvemden bir kaç yudum daha alıyorum.
Sonra çıkma vakti geliyor.
Kahvem ılınmış ve fakat bitmemiş oluyor. Ne bereketli kahveymiş kardeşim!
Ben de çok uzun yıllardır adetim olduğu üzere, kalan kahvemi de alarak arabaya gidiyorum.
Karın yağdığı ilk gün de öyle oldu. Kalan kahvemi aldım, boşalınca da fincanı ara bölmeye boş olarak koydum. Her zamanki gibi.
Sonra kar yağdı, yağdı yağdı.
Dönüş için telaşlanmaya başladım. Ela’ya hamileyken karlı bir gün arabayla kaymışlığım, ortadaki refüje konmuşluğum var. (Zeliiiş hatırladın mı, şans eseri siz oradan geçiyordunuz da, kurtarmıştınız!) Üstelik kocam iş seyahatinde, annem-babam da uzaktayken.
En iyisi biraz erken yola koyulmaktı. Ayça ile birlikte, 2 yakışıklıyı da arabaya atarak dönüş yoluna geçtik. Telaşlandığım kadar da varmış, yollar karlı, buzlu, trafikli… Yola çıkışımızın 20. dakikasında, Ayça “çişim geldiii” diye mızıldamaya başladı. sonra her çocuklu ortamda olduğu gibi domino etkisiyle iki ses daha “Ben de” “Ben de” dedi.
Birinin bezi var, sorun değil. Ama diğer ikisi için en yakın tuvalet imkanı en az 1 saat uzakta olduğu için çözüm düşünmeye başladım.
Gözüm boş kahve fincanıma takıldı. Elimde fincanla arka koltuğa atladım. Yakışıklılardan biri, “Benim pipim var. ben bardağa yapabilirim” dedi. “Ama tutabilirim” diye de ekledi.
Baktım Ayça dayanamıyor, önceliği ona verdim. Ön koltukla arka koltuk arasındaki mesafede ayağa kaldırdım, mahremiyetini de koruyarak fincanı bacaklarının arasına dayadım!
İşimiz bitince Aytuğ “İşiniz bittiyse ver fincanı boşaltayım. sıradaki için!” dedi. Ama sıradaki yapmayı reddetti:)
YAZININ ANA FİKRİ: Siz siz olun eğer çocuğunuz varsa ve trafiği bol bir şehirde yaşıyorsanız; ya arabada kahve içme alışkanlığı edinin, ya da bir kavanoz bulundurun!
EVEEETTT HATIRLADIM …. ALLAH
SEVGILI KULLARINA DAR ZAMANLARINDA YARDIM GONDERIR 🙂
Hangi fincandı o?Malum size geldiğimde Aytuğ bazen bana kahve yapıyor,fincanı tanımakta yarar var!.
Araya karıştı o, o-hooo bunun ilk olduğunu mu zannediyorsun?
Bana kahve ikramından kurtulacağını mı zannediyorsun?Ben de fincanımı yanımda getiririm…
🙂 Zaten sen hep demez misin? Onların işinden n’olucak, bardağa koy iç:)
Pratik zekaya hayran olmuşumdur hep. Bravo!
Bu yazının her köşesine ayrı ayrı güldüm, çok hoş anlatmışsınız.
beni de sizin yazdığınız güldürdü; hem içimi hem yüzümü. teşekkürler:)
kaan doğduğunda bu teknolojik imkanlar olmadığı için çocuklarla ilgili yaşadıklarımızı paylaşamıyorduk tabiki bizim de dergilere konu olucak traji komik bir öykümüz var,aynı şekil de ama bizde başrol de anneanne var bilahere sonra yazacağım kakara kikiri de yayınlarsın posi
oooo siz buralara uğrar mıydınız yahu? buyrun buyrun şöyle baş köşeye. bekliyorum hikayenizi.
Bizim de bir çiş anımız var ama burada anlatamam, görünce…
merakla bekliyorum, sen anlat ben yazarım:P Bu arada bim bam booom, mesaj bırakabilmişsin, ne güzel.
Lise 2 atölye derslerine iniyoruz her hafta 2 gün ve içerde her sabah şefin odasının önünde sıraya gireriz.Bir sabah sıraya girdik çocukların % 90 ı sıgara içiyo bende sayım için öne geçiyorum o sırada ceketin cebinden 2 tane sıgara çıkarttım ve tek…devamı için: http://www.komikti.com/viewer.asp?ino=144