Dün uzun zamandır ilk defa 24 saatimi evde geçirdim.
Buraya yazmamamdan da anlıyorsunuzdur, garip bir başı kesik tavuk koşturması hali.
Bavul topladık, Karadeniz’e gittik. Döndük onu boşalttık, yenisini yapıp kızları annane dede ile kuzey Ege’ye yolladık-biz karı koca konserdir, gezmedir çocuklu hayatta yapamadıklarımızı telafi ettik. Yine toparlandık, gittik kızları aldık. Döndük, kardeşimin eşi hastaydı, hiiiç eve uğramadan-faydamız dokunur diye- onların eve postu serdik. Nasılsa bavulumuz hazırdı. O arada ben kocabeyin 40 yaş doğumgünü kutlamaları için kolları sıvadım. Herkesten doğumgünü mesajı içeren video toparladım. Davetlileri, yemesini, içmesini, süslemesini organize ettim filan…. Kutlama pazar günüydü. O hafta bir adet kuzen kınası ve düğünü de yoğun gündemimizdeki yerini gururla aldı. Hepsini sırayla, kah sinirler gerilerek, kah kahkaha eşliğinde ama kesinlikle sonunda büyük bir keyifle geçirdikten sonra pazartesi sabahı da okullar açıldı!
Hafta içi bir ara eve uğrayıp, bavulları açmadan oracıkta öylece bırakmıştık. Yine bir ara da Ela’nın geçen seneden okul kıyafetlerini çıkarıp; eteğinin kısalmış, tişörtünün daralmış, ayakkabısının küçülmüş, çoraplarının ise giyilebilmesi için 2 kişi gerektirdiğini dehşet içinde görmüştüm. Demek yaz boyu Ela bayağı bir serpilmiş, uzamış, büyümüştü. Ancak zamansızlıktan dedim ki, “Eloş ilk gün böyle git, ikinci gün pırıl pırıl kıyafetlerinle salınırsın.” Ne desin, razı oldu çocuk.
Pazartesi sabahı okula gittik. İlgili anneler önceden gelip, çocuklarının kitaplarını almışlar, kaplamışlar-sınıf dolaplarına inci gibi dizmişler. Çocuklar ışıldayan hafif bolca tişört, pantolon ve etekleriyle çiçek gibiler. Hatta bazı kızların saçları kuaför elinden çıkmış. Erkenden okula gelmiş, açılış törenindeki yerlerini almışlar.
Biz okula vardığımızda tören başlamıştı. İlk iş gidip kitapları aldık. Sonra kıyafet satılan kısma uğradım. Hemen önümüzde tıknaz bir kız çocuğu, tişört göbeğine iyice yapışmış, zaten etekle-tişörtü arasından neredeyse göbeği görünecek. Eteğinin fermuarının kapandığına emin değilim. İşte o sırada Ela’nın kıyafetleri gözüme hiç de küçülmüş gelmedi. “Aslında sanırım bu sene de bunlarla idare eder” diye bile düşündüm. Neyle kıyasladığına bağlı olarak, aynı olay bakın sadece 1 gün arayla nasıl da farklı göründü gözüme.
O sırada kıyafetleri veren görevli, tıknaz kızın annesine: “Malesef x bedenimiz kalmadı. Ekim başı gelecek” dedi. Yani bize de uyan beden. Yani Ela, bugün okuldaki 3. günü, o kıyafetlerle gitmeye devam ediyor. Zaten o kadar da küçülmemişler canım.
Neyse oradan çıkıp, sınıfına gittik. Dolabına kitapları dizdik. Aşağıya törene indik, ben kızımı öpüp ayrıldım. İlgili anneler hemen çocuklarının sırasının yanı başında beklemişler. Tören bizden sonra 1 saat daha sürmüş. Ben bu açılış, kapanış vb törenlerinin uzamasını anlamıyorum. Ne konuşma yapan, ne dinleyen, ne şiir okuyan, ne o şiiri dinlemeyen memnun bu durumdan. Peki neden sadece “yeni dönemimiz süpper geçsin çocuklar.” deyip sınıflara dağılmıyorlar? Şahsen biz törenlerimizde, yıl sonu gösterilerimizde öyle yapıyoruz. Ne çocuğu, ne veliyi laf salatalarıyla sıkmaya-en önemlisi yormaya hakkımız yok. Zaten çocuklardan biri tören sırasında bayılmış, Ela anlattı: “Mert’in kuzeninin şekeri düşmüş, o yüzden o da yere düştü” diye bu elim haberi benimle paylaştı.
O akşam, o dolaba koyduğumuz gülle kitaplar eve geri geldi. Toplu bir kaplama etkinliği gerçekleştirdik. Geçen senelerde bu etkinliğin tek katılımcısı ben olurdum. Bu sene Aytuğ bantları ayarladı ve kapları kitaba göre kesti, ben ince kıvırma yapıştırma işlerini yaptım, Ela etiketleri yapıştırıp üzerlerini yazdı, Ayça ise asıl görevi bizden arta kalan kırpıkları toparlamak olmasına rağmen vır vır çene çalarak bizi eğlendirdi.
Bu arada halen eve getirdiğimiz çantalar, bavullar açılmamış biçimde duruyordu. Sabah ne yaptın, boşaltsana artık şu çantaları diyeceksiniz, sabah da gidip doğumgünü yaptığımız yerdeki dağınıklarımızı topladım, Ela sultanın kırtasiye alışverişini yaptım ve sonra bir de anne-baba ve çocuklarla mum üfleyip, pasta yeme etkinliğine girdim. Malum kızlar, “biz neden babamızın doğumgününde yokuz?” diye bırıtmışlardı.
Kutlama tabi ki bizim evde değildi! Ev o kadar dağınıktı ki, hep bir şeylerin üzerinden atlayarak odalara varabiliyorduk. Hatta doğumgünü kutlamasının olduğu gün annem çocuklara göz kulak olmak için bize geldi. Dehşet içinde evi süzdü, kendisini tanıdığım için yemin ettirip: “toplama işine girmeyeceğim, tek çöpe dokunmayacağım” sözü aldım. Zaten 1 haftadır beli ağrıyordu. O da çocukları çalıştırmış, eve döndüğümüzde en azından salon daha bir ferahlamıştı. Ela dedi ki: “Annanem şu köşede durdu, şunu yap bunu yap diye bizi yönlendirdi. Biz de yaptık.” Bu da annemin başarısıdır, ben çalıştıramıyorum çocukları çünkü. Yalnız kızların odaları, yerlerdeki eşyaları filan kalmış tabi. Yorulmuş çocuklar. Uyku vakti gelince, Ayça annanesinin yanında kalmasını istemiş. Annem de “odana giremem, yatağa giden yol kapalı” demiş. Pratik zekalı Ayça ise aynı kar kürer gibi, kıyafetleri sağa sola itekleyerek yatağa giden ince uzun bir yol açmış. Annem sabah kahkahalar eşiliğinde anlattı.
Okulun ikinci günü sabahı-yani dün- Ela dedi ki: “Anne ne zaman çamaşır yıkamayı düşünüyorsun?” Bu söz tokat gibi yüzüme çarptı. Onu okula bıraktıktan sonra taktım motorları. Şimdi evimiz çiçek gibi. Hadi abartmayayım; çiçek gibiye yakın.
Ve bu Cuma bizim evlilik yıldönümümüz. Yakına bir yerlere küçük bir kaçamak yapacağız. Hadi ben kaçtım, daha çanta toplayacağım…
🙂 Süpeeersiniz yaaa çook güldüm. Hayat ne güzel çanta hazırla-yıka-sonra tekrar hazırla. Bayılıyorum size desem yeridir.Sanki bizim ailedensiniz. 🙂 SEVGİLER en bolundan hemde …
Aaaaa bu arada nice nice mutlu,sağlıklı,başarılı beraber geçireceğiniz yıllar diliyorum.İyi ki evlenmişsiniz… 🙂 🙂 🙂
Çoook teşekkürler Esra (ay kendi ismimle başkasına hitap edince bir garip oldum). Hep birlikte gülmeye devam ederiz umarım.
masallah, ben okurken yoruldum, helal sana
Aytug a mutlu 40 lı yaşlar, evlilik yıldönümüz de kutlu olsun
topluca yazınca çok bir şey gibi görünüyor:)
Maşallahh annen temizdir titizdir ama senin kadar becerikli değildir.Bu kadar çok işi yapamaz o.Okul yıllarından bu yana değişmiş olamaz.Sen kime çektin acaba ?????
Aytuğ 40 yaşına ne zaman geldi yahu ?Bizim moralimiz bozulsa da tebrikler nice senelere.
Evlilik yıldönümünüz de kutlu olsun.Akşam gidip sizin düğünde çekilen resimlere bakayım fazla fark var mı ?
Arkadaşınıza takılıyorsunuz di mi, Tülay Teyze. Yorumunuzda ciddi olamazsınız. Annemin de benim gibi “imdaat” diye bağıracağı annesi yanında olsaydı, etrafında ona yardım edecek yakınları -hatta kocası-olsaydı alasını bile yapardı. Yaptı da zaten.
Tebrik için teşekkürler…Resimlerde göreceksiniz: Aytuğ farklı, ben aynıyım… Adamın saçlarını döktüm, kalanları da beyazlattım vallahi şu 10 yıl içinde. Kısaca BECERİKLİ bir CADI’yım.
KEŞKE BÜTÜN CADILAR SENİN GİBİ OLSA
Yalnış meslek seçmişin.Avukat olmalıymışın,anneni çok güzel savundun.Annen o günlerin gençleri içinde mükemmeldi ama bugünün gençleri bizim nesili solladı ben bu gerçeği belirtmeye çalıştım
teşekkürler:) sizden bunları duymak ne güzel.
Ay yoruldum :))))
Allah enerjinizi daim etsin, amin 🙂
yorulursun tabi. şarkı söyle, dans et. insan yorulur.
Esracığım bu hızlı tempo hayatın güzelliği, ah bir de bavulları düzenleyecek birileri olsa. Çok güldüm ve eğlendim yazını okurken. Size tatlı kızlarınızla birlikte sağlıklı, mutlu çook uzun yıllar dilerim, Aytuğ’a da güzel yaşlar dilerim. Kızlarla birlikte görüşebilmek dileğiyle…
Teşekkürler Güldem. Çiğdem organize etsin vallahi bir görüşme. Kızlar da artık ne kırıtırlar karşılıklı:)
Esra ablacım yeni yaşınızı, evlilik yıldönümüzü ve yeni öğretim yılını en içten samimiyetimle kutluyorum. Nicelerine aynı ve hatta daha fazla neşe, mutluluk ve huzurla erişirsiniz inşallah. Bu arada bir lise öğrencisi iken Konya’ya babaannesinin yanına gelen esra abla gerçekten hiç değişmedi aynı:) Bu da bir tebrik hak ediyor:)) Opuyorum hepinizi….