Gece kuşu


Babamın geçen akşam uykusu kaçmış.

Bu aslında babam için alışıldık bir durum. Baba tarafım zaten hep gececidir. Aslında onlar için doğru meslek gece bekçiliğiymiş, ama bilemeyip gündüz çalışılacak işlere girmişler. Neyse konumuz o değil.

Bu seferki uyku kaçırma sebebi şu:

O gecenin sabahı bize geldi. Onlarda temizlik vardı, ayak altında olmamak için bizim evin huzurlu, sakin(!) ortamını tercih etti. Sonra öğlen gibi bana dedi ki:

“Esra bize git, filan filan yerdeki silahımı al gel!”

“Hayırdır, temizlikçi bulur filan diye mi korktun?”

“Yok yok, satışını yapacağım bugün. 2’de alıcıyla noterde buluşacağız.”

Hemen gittim, dediği yerden silahı aldım. Baktım kabak gibi ortada, bir poşete koydum ve eve döndüm.

Babam silahı alınca şöyle bir baktı: “Kılıfı nerede?” dedi. Dolaptan çıkarırken, herhalde, düşürmüşüm. Artık nasıl bir bilinçsizlik seviyesinde elime almışsam! Kılıfın olmamasına biraz bozuldu ama biraz sonra silahı da aldı çıktı. Gitmiş alıcıyla buluşup satışını yapmış.

Gece uyumak için yattığında ise başlamış, o gece uykusunu kaçıracak olan senaryoyu yazmaya: “Ayyyy, silahı vermeden silmedim! Bütün üstü parmak izim dolu. Aman Allah’ım adam şimdi gidip silahla bir suç işliyor. Yapılan incelemede tabancada acar dedektiflerimiz benim parmak izlerimi tespit ediyorlar. Sabaha karşı gelip beni emniyete götürüyorlar.  Yok bu yeterince dramatik olmadı. Hah. Kabzada Esra’nın parmak izini buluyorlar. Aman Allah’ım kızımı götürüyorlar. Yok canım noterden satış olduğuna dair belge var. Davadan yırtarız. Ama yine de nezaretti, ifadeydi epey korkar kız. Hem Ela, Ayça ne yapacaklar? En iyisi Aytuğ o gün işe gitmez, kızlara o bakar. Zaten ben de nezarette olacağım. Gülsen de artık avukat filan ayarlama işleriyle uğraşır…”

İşte babam sabaha kadar –fazla Kurtlar vadisi seyretmenin de bir yan etkisi olaraktan- yazmış da yazmış…

Sabah bana anlatınca, güldüm.

Silahı getirdiğimde kapıyı Ela’nın açtığını, poşetin içinde silah olduğunu öğrenince: “Anne, n’olur hiç silah görmedim. Bir bakayım.” deyip, silahı eline aldığını, dolayısıyla onun da parmak izlerini bıraktığını, sonra tekrar poşete koyup içeriye ona getirdiğimiz için Ela’nın ellediğini bilmediğini hiiiiiiiiiç söylemedim.

Bari o gece rahat uyusun adamcağız!

Ali Babanın Çiftliği


Dün aynı şu 3 Koldan 38 yazısındaki resimdeki gibi saçlarıma bant takmış evde dolaşıyordum. Aytuğ baktı baktı:

“Ben bu evde 1 sincap, 2 keçiyle yaşayan bir insanım dedi.

Sonra bir düşündü… “Belki ben de insan değilimdir.” deyip kendini de bir hayvana benzetti.

Acaba hangi hayvana????

A) Panter

B) Fok Balığı

C) Kartal

D) Hiçbiri

Bugün, bir devrin bittiği gündür…


Ben az önce nereden geldim bilin bakalım?

Tatilden? Hayır

Dondurmacıdan? Hayır

Açık hava konserinden? Hayııııır

Kış boyu türlü sebeplerle bir türlü gerçekleşemeyen komşu ziyaretimi az önce ifa etmiş bulunuyorum.

Akşam Aytuğ işten gelince: “Aşağı cafeye ineceğim. Alt komşuyla laflayacağız” dedi.

Bu buluşaMAMA işinden dolayı bana acayip kızıyordu.

“Ayıp ayıp, yüzyüze bakıyoruz. Senin adım atman lazım, 3-4 kez kadıncağızı reddettin” diyordu. Bu lafı denk getirip annemin olduğu bir ortamda ettiyse, annem de damadına arka çıkıyordu.

Sonunda kendisi asansöre binerken evin beyine rastlamış, ayaküstü akşam için buluşma, tanışma, kaynaşma gecesi düzenlemişler.

Nutkum tutuldu, bir kaç kez bir şey demeye çalıştım. Cümleyi kurduramadım. Sonunda dedim ki: “E biz hanımlar da gelelim. Bu gerçekleşemeyen buluşma da aradan çıkmış olsun.” Kabul etmedi, erkek erkeğe laflayacaklarmış efendim.

Ben desem “Ev çok sıcak gel bahçeye cafeye inelim. Ohh temiz hava alalım”, burun kıvırır. Neyse geçtim içeriki odaya, çocuklar da komşuda, yalnız gecemin tadını çıkarmaya hazırlanıyorum, Aytuğ seslendi: “Esraaaa”

Gittim elinde ahizeyi tutuyor sırıtarak. Aldım kulağıma götürdüm, alt komşu: “Beyler aşağıdayken siz de bana çaya gelir misiniz? İşiniz yoksa tabi”

Aytuğ telefon başındaki halime biraz daha sırıttı.

5 dakika sonra çocuklarımın yanında, aşağıdaydım.

**

Beklediğim üzere bir çok ortak yön, bir çok ortak konu çıktı. Çocuklar oynadı, biz lafladık. Velhasıl gerilecek, çekinecek, ileri atılacak bir şey YOKMUŞ.

Yokmuş da, o hala şu satırları yazdığım anda, aşağıda cafede oturmakta olan mavişe kızgınım.

Bu bana son günlerdeki ikinci golü.

 **

Geçen eve dönmeye yakın beni aradı. Nasıl moralim bozuk, tam bitti sandığım bir işte bir kaç sorun farkettim. O kadar şeyin baştan kontrolü gerekli. Telefon bu moralsiz anıma gelince hayat arkadaşım dedim, dert yandım. Ağlaştım.

“Merak etme hayatım. Şimdi eve geliyorum zaten. Gerekirse bütün gece otururuz. Yardım ederim sana, ben okurum sen kontrol edersin. Hallederiz. Güzel gönlünü üzdüğüne değer mi?” filan, ağzından bal damlıyor. Aaa bir sevindim. “Vay be kocama bak sen.” dedim, kıvandım.

Eve geldi. Önceden yapılmış bir programımız vardı, ona göre dışarı çıkacağız. Eve dönüşte de artık kaça kadar sürererse kontrolleri yapacağız. Gittik, eve döndük. baktım yatmaya hazırlanıyor. “Hadi” dedim “işimizin başına”.

“Ben senin gazını almak için söyledim o lafları.” demesin mi? “Hadi gel sen de yat. Çok geç oldu.”

**

Buradan yazıyorum: İntikam soğuk yenen bir yemektir.