Terbiye


Terbiye bundan böyle benim için sadece limon ve yumurta ile kıvam koyulaştırma için yapılan bir işlemden ibaret.

Muhteşem Yüzyıl’da “Ben Pargalı İbrahim.” “Ben Kırım’lı Hürrem” “Ben Cihan padişahı Süleyman” diye başlayıp her biri bir felsefe dersi, bir yaşam sırrı niteliğinde olan tiratları biliyor musunuz?  Onlardan Süleyman’ın Mohaç zaferi sonrası kibrini yenmek için olanını seyretmiş miydiniz?

Muhteşem Süleyman, kazandığı zaferle kibirleniyor, kibirleniyor, kibirleniyor….ve sonra bu kibrinden rahatsız oluyor.  Ayna karşısında kollarını açarak ihtişamına hayran hayran bakarken başlayan sahne, bir mezar içinde kollarını çaprazlamış yatarken sona eriyor. Bu esnada da kendi kendine şunları söylüyor:

” İçim kibirle doldu, bu hissi yenmeliyim yeneceğim. İdrak et Süleyman! Unutma tevazu içinde ol. Bütün şeref ve irade senin değildir. Rabbine şükret ve nefsine üstünlük verme. Zinhar kibre düşme. Sen hakka karşı hayalı, halka karşı vefalı ol. Vücudun, fikrin zikrin ona ait, sahibi sanma. Hakkın nimetlerini kendinin, kendinden olanları yegane sanma. Nefsini öldür yoksa o seni öldürür. Kibrini yen Süleyman! Her firavunun Musa’sı her şerrin bir nuru vardır. İman et. Hatırla  vücuda geldiğin hali ve gideceğin son mertebeyi unutma. İşte o zaman cennetin kapıları açılacak sana. Vicdanın senin kıblendir.”

Benim de son günlerde içimde nasıl bir kasvet, nasıl bir hüzün, nasıl bir sıkıntı. Normalde sevineceğim şeylere bile bozuluyorum.

Dedim ben de mezar yerine yatağıma gireyim. Yorganı kafama çekeyim.

“İçim kasvetle doldu, bu hissi yenmeliyim yeneceğim. İdrak et Esra…”  filan diyeyim.

İçeriden bir ses: “Anneeeeee. Bitti.”

Yataktan kalktım, Ayça Hanım’ın tuvalet temizliğini yaptım. Tekrar yatağa döndüm. Tam gözümü kapamış mırıldanmaya başlamıştım, bu sefer Ela:

“Anne, hadi çok acıktım. 8 buçuktan beri seni bekliyorum.”

Eşref saatindeyse, bazen bana kıyak geçiyor. Hafta sonları ben kahvaltıyı hazırlayana kadar kendisi süt içip, mısır gevreği filan kemirebiliyor. “Mısır gevreği” diyecek oldum, “Hayır anne” diye çıkıştı. Çaresiz kalktım.

Omlet ve ballı ekmekten oluşan kahvaltılarını hazırladım. Kalkmışken kendim de onlarla birlikte yedim.

Ben masayı toparlarken, onlar evcilik oynamaya daldılar.

Hah, tam zamanı diye yatağa koştum, bedbaht yüz halimi takındım.

Telefon çaldı.

Susar diye bekledim. Israrla çaldı. Cevapladım.

O sırada ev telefonu da çaldı. Cebi kapatıp ona cevap verdim.

Sonra zil. Çöp toplanıyormuş. Onu verdim.

Dışarıya baktım; yağmur yağıyordu, güneş açmış.

Kardeşim bi ağzı tadıyla terbiye edemeyecek miyiz kendimizi? Şöyle kasvetli kasvetli yaşayamayacak mıyız depresyonumuzu dibine kadar?

2 thoughts on “Terbiye

  1. Yok yaşayamayız. Ayrıca, yengeç bayan kabuğa çekilmek yok. Seni sahalarda görmek istiyoruz her zaman.

  2. Şöyle uzun zaman oldu ki, ben de ağız tadıyla bir depresyona girmedim. Eskiden, çok eskiden odama kapatırdım kendimi, kimse gün boyu elleşmezdi, kimsenin bana ilgisi, ihtiyacı yok diye kederlenirdim. Şimdi ihtiyaç çok. Sen getir kızları bize, sonra git kendini doya doya terbiye et.
    Önemli bir şey yok değil mi?

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s