-Aneeeeeeee. Koş koş. Ayça yok.(kih kih kah kah hoh hooooh)
-Aaaa! Nereye gitti acaba? Tek başına annanesine gitmeye kalkmış olmasın?
– Bilmem. (hi hi hi hiiiiii)
-Ela bu battaniye niye bu dolabın tepesinde kızım, dur bir katlayayım.
-Ay. Nasıl sığdın sen o küçücük yere. Hiç farketmedim ben seni. Nasıl da kandırdınız beni. Sizi numaracılar.
(Kikir kikir kakır kukur)
***
-Anneeeeeeee. Geeeeeeel. Ayça yine yok oldu. Deminki yere de baktım. Orada yok.
-Aaaa hay Allah? Bu sefer gerçekten gitti belki. (kah kah kah, kih kih kiiih)
Şu dolaptan tıkırtılar mı geliyor Ela?
-Ay ödüm patladı. İlahi sen nasıl sığdın oraya? Yine kandırdınız beni.
(kakır kukur. ha haa haaaaa)
Yemin ederim Altın Küre benim olmalıydı bu sene! Hemi de Meltem Cumbul sunardı ödülümü.
esracığım kızların çok çok tatlı ve senin gibi yaratıcılar. benim aklıma bu yazıyı okuyunca muratın 1 nisanda öğretmenler dolabının altına saklanması geldi. sen mutlaka hatırlıyorsundur 🙂
Banu, o anıyı her hatırladaığımda acayip gülerim. Çok güzel, keyifli bir okul dönemi yaşadık. Yasemin Hanım’ın o gün nasıl da masaya oturmayacağı tutmuştu. Zavallı Murat’cık iki büklüm “April Fools Day” diye fırlamayı beklemişti-sonunda dayanamayıp kendi fırlamıştı.
Neyse ki ben Ayça_Sultan’ı fazla bekletmedim içeride:)