Geçen Haziran, okulun psikoloğu ile bir toplantıya gitmemiz gerekti. Öğretmenlere ve personele tembihlerimizi sıraladık sonra onlarla vedalaşıp ayrıldık. İşte o sırada ben bir şey söylemeyi unuttuğumu hatırlayıp geri döndüm.
Temizlikten sorumlu devlet bakanımız, toplamış öğretmenleri etrafına, neşeyle “Özgürüz arkadaşlar.” diye bağırıyor, diğerleri de alkışlayarak sevinç nidalarında bulunuyorlar. Çocuklar da bu coşkuya katılmışlar, onlar da alkışlıyorlar. Artık nasıl bir terör estiriyorsak okulda?
Ben içeri giriverince, buz gibi bir hava esti. Kaptım ebonit sopamı vur allah vur, artık kime geldiyse……desem inamazsınız herhalde!
Gülümsedim, ne yapacağım? Söyleyeceğimi söyleyip yine kapıya yöneldim. Konuyla ilgili söyleyeceklerimi sonraya bırakıp çıktım.
Sonuçta özgür olup ne yapacaklar? Benim de çalışan olmuşluğum var, müdürüm o gün yok diye sevinmişliğim var. Evet başlarındayken, enselerinde boza pişirmiyoruz ama yokluğumuzda işlerini aksatmadan daha bir rahat olacakları da kesin.
Ertesi sabah geldiğimde konunun muhatapları süklüm püklüm odama geldiler. Dertlerini anlatıp özür dilediler. E ben de biraz nasihat verdim.
Ela, Ayça bir gün bu satırları okursanız sözüm size: Çok pis sobelerim haberiniz olsun. Öyle “Merve’lerde kalacağım, ders çalışacağız.” yalanlarını yutmam, girdiğiniz deliklerde buluveririm. Siz paşa paşa işin aslını anlatın en iyisi.
Not: Varsa sizin de komik bir çam devirme anınız (Bilgeeeee okuyor musun bu yazıyı acaba?) hazır konusu gelmişken, siz de gönderin koyalım, gülelim.
Bende malum böyle bin tane filan hikaye var…
E birini yazıver şuracığa:)