Oyun teorisini üniversite 3. Sınıfta görmüştük. Gerçekten de bir oyun gibi gelmişti. İdari Bilimler okumadıysanız, siz de “Oyun Teorisi” ile Akıl Oyunları ’nda(A Beautiful Mind) tanışmış olabilirsiniz. Hani filmde John Nash bir gün arkadaşlarıyla barda otururken, biri sarışın, diğerleri kumral bir grup kız bara girer. Gençlerin hepsinin sarışına dibi düşer.
İktisatın babası Adam Smith’in başını çektiği “her koyun kendi bacağından asılır kardeşim” anlayışının tersine, Nash “eğer ekipçe davranılırsa herkesin en çok tatmin olduğu denge” konumuna varılacağını savunduğu teoremini işte bu örnek üzerinden geliştirir.
Her koyun kendi bacağından asılsaydı, bütün erkekler sarışına koşturacak, etrafında pervane olacak, sarışın da totosu kalktığı için hiç birine pas vermeyecekti. Avcunu yalayan beyler, bu sefer gözlerini kumrallara çevirecek, ama kumrallar ikinci seçenek olduklarını bildikleri için hiiiç oralı olmayacaklardı.
Halbuki Nash diyordu ki, “sarışının peşinde koşacağım diye paralanma, herkes ayrı bir kumral hedef belirlesin; böylece sonuçları garanti olsun.” Yani kısaca diyordu ki, “En iyiyi elde edeceğim diye uğraşma, kollektif davran. Eldeki kuş daldaki kuştan yeğdir.” Tabi teorem bu kadar basit değil. Manipülasyon olasılıkları, yarış vb gibi faktörler girince “Tutuklunun Açmazı” (Mahkum Teoremi) denilen yerlere filan gidiyor teorem. Adam Nobel almış bununla sonuçta.
Derdim size Matematiksel İktisat dersi vermek filan değil. Zaten dün bir arkadaşıma itiraf ettim, iktisata dair hiçbir şey hatırlamıyorum; ne bir hoca, ne bir terim, ne bir formül! Yukarıdaki de, filmde görmüş olmasam, kafamda yer etmiş olmazdı.
Derdim lafı geçen gün yaşadığım bir olaya getirmekti. Geçtiğimiz hafta rüşvetsel bir durumdan dolayı evde 3. bir kızımız vardı. Neyse 3 kız evde bir o oda bir bu oda koşuşturup, oynadıkları evcilik için sürekli kostüm değiştirirken, Ayça gözlüğünü kaybetmiş. Aytuğ’da gözlük bulunsun diye, bulana en süslüsünden etiket vadetti. Hem de 2 adet! Ben de bulunduğum odadan olanı biteni dinliyorum.
Aklıma teorem geldi. Dedim ki, “şimdi ekipçe davransalar, biri bulmasına rağmen, 3’ümüz bulduk deseler. Ödülü de bölüşseler. Acaba akıl edebilirler mi ki?” Sonra da kesin biri yan çizer diye içimden geçirdim.
Hakikaten de dediğim gibi oldu. Ela (7 yaşında) topladı çevresine: “Hepimiz bulduk diyelim. 3 etiket isteyelim. Paylaşalım” diye dahiyane fikrini açıkladı. Derin (6 yaşında) bu fikri yürekten onayladı. Ayça (4 yaşında): “Yaaaaa” diye mızıkladı, “Hepsi benim.”
Onun bu lafıyla ekip olmaya hazır ikisi de parçalandı. Her biri birbirlerinden bağımsız aradılar, taradılar. Sonunda bıkıp vaz geçtiler. Netice: hiç biri kazanamadı. Halbuki, çocuklar, hadi yaşınız küçük Nash dengesinden henüz haberiniz yok, Ata’larımızın dediği “Birlikten kuvvet doğar”’ı da mı duymadınız?
Etiketleri kim aldı merak ediyor musunuz? Tabi ki ben! Yattım pusuya, onların devreden çıktığı bir anda, elimle koymuş gibi buldum gözlüğü. Zaten detaya inerseniz teorem“bekle ve gör stratejisi” altında beni de açıklıyor ya da Türkçe’si “sabrın sonu selamettir.”
Merak ettiğim birşey var.Etiketleri kazandın,tebrikler!…de ne yaptın onları?
Kazandım….da alamadım. Vermedi vaadi eden!