Sevgili diş! Elma dersem çık, armut dersem çıkma


Üzerimde şu anda büyük baskı var. Kocam şimdiye kadar yazdığım en komik şeyi yazmamı istedi, “Mefkure (Mefkure ne mi? Öğrenmek için buraya tıklayınız)  kadar etkileyici bir şey istiyorum” diye de çıtamı belirledi.

Konumu da kendisi belirledi; “kocamın ön dişi”. İyi ama böyle siparişle de kakara kikiri yapılmaz ki! Neyse ben anlatmaya başlayayım, gülüp gülmeyeceğinize siz karar verin. Her zamanki gibi… Okumaya devam et

Araba sohbetleri


Ela:            Anne Arda kafama vurdu.

Ben:          Aaa? Niye kızım? Durup dururken mi?

Ayça:        Çünkü Arda hırçın bir çocuk. Bana da kung fu yaptı.

Ela:              Kung fu savunma sporudur bi kere. Durup dururken yapılmaz. Biri sana vurur, ona yaparsın. Olsa olsa sana karate yapmıştır.

Şimdi okullu olduk (ya da her an olabiliriz)


Bugün sabah okula geldiğimde, karşılaştığım sahne,  aşağıdaki yazıyı yazmama sebep oldu. Gerçi çok daha bilimsel dille yazılmış ve kibarını zaten yeni başlayanlara veriyoruz; ama bugün bunu yaşadığımıza göre o kibar yazının anlaşıldığına şüpheliyim. Bu da böyle bugünün heyecanıyla ve halk diliyle yazılmış versiyonu olsun! Konumuz; “anaokuluna başlama sürecini nasıl yumuşak atlatırız, acaba biz çocuğumuzun okula başlamasına hazır mıyız?”

Anneler, babalar geliyorlar görüşmeye, surat şöyle:

İlk lafları:

“Ağlar mı?” Cevap veriyorum: (Muhtemelen) Ağlar …da ağlamasıyla ilgili nedir bu korkunuz? Çocuk bu; ağlar. Sonra susar.

Okumaya devam et

Salya Sümük


Ağlayanlar sardı dört bir yanımı. Bugün, herhalde, payıma düşen ağlayanları teselli etmek.

Sabah okula gelirken, arabamızın plaka değişimi ile ilgili olarak bu tip işler yapan arkadaşımız aradı. Gelip arabayı alacağını, bize de işlemler halledilene kadar başka bir araba bırakacağını söyledi. (Numarasını ister misiniz?) Ela hemen kulak kabartıp, bugün bu plakayla son günümüz olduğunu anladı. Ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Öyle böyle değil, çocuk nefessiz kaldı. Gözlerini, nasıl yaptıysa, 2 dakikada kan çanağına çevirdi. Okumaya devam et

Küçük Prens erdi muradına, biz çıktık kerevetlerine!


Küçük Prens’i okudunuz mu?

Ben ilkokul 2’deyken, benden büyük kuzenlerimden okumam için bir dizi Can Yayınları kitabı gelmişti. Küçük Prens de onlar arasındaydı. İlkönce, yine bu kitap güruhuyla gelen, Pinokyo’yu okumuş; topal tilki ile kör kedinin Pinokyo’nun altınını çalıp, bir ağaca bağladıkları kısımda böğüre böğüre ağlamıştım. O ruh haliyle, onun üzerine okuduğum Küçük Prens’i ise çok sıkıcı bulmuştum.

O yıldan itibaren etrafımda herkes Küçük Prens’in ne harika bir kitap olduğundan bahsederken, ben nedense bir daha elime almak istemedim. 25’lerimde filan yine bir niyetlendim okumaya, olmadı! Taaa ki geçenlerde hiç ait olmadığım bir düğünde, Küçük Prens beni bulana kadar… Okumaya devam et

Okumak hakkımız, söke söke alırız


Annem de, babam da hergün ilk fırsatlarında benim kakarakikirilerimi okuyorlar. (Anne, baba “merhaba!”)

Kendileri en sadık okuyucularım olduğu kadar en acımasız eleştirenlerim. Bugün mesela, geldim ki annemden bir email: “35’inde lolita” yazısının haber verildiği mail üzerine sadece“müdahale” yazmış bana geri göndermiş. Okumaya devam et

Organize İşler


Eminim “uyduruyor” diyorsunuz, “hep senin mi başına geliyor kardeşim” diyorsunuz. Ama inanın doğru; kurgu yok, ekleme yok…  Olay henüz çok yeni ve bir sonuca bağlanmadı, benim yazma sebebim-olur da 34 ELA 53 plakalı gri bir Toyota Corolla, Verso görürseniz ve içindeki biz değilsek bize ya da 155’e haber vermeniz! Okumaya devam et

35’inde Lolita


      Şarkının orjinalliği bozulmasın diye öyle dedim. Yoksa biliyorum ben olsam olsam,“37’sinde lolita”  olabilirim:p 

      Az sonra okuyacaklarınız da bendenizin bikinimin üstü olmadan denize girişimin hikayesidir. Okumaya devam et

Kızlar ve süper babaları


Biri bana yaslanmış, biri babasına televizyonda bir çocuk programı izliyoruz. Programda çocuklar kahramanlık üzerine sohbet ediyorlar. Ben döndüm çocuklara: “Peki sizin kahramanınız kim?” diye sordum. Babasına doğru iyice kaykılmış, tek bacağını kıvırmış, öbürünü onun üzerine atmış süper keyifli biçimde yatan  Ayça: “Babam” dedi. Gözlerim gayri ihtiyari, bu kahraman babaya doğru kaydı. Yüzünde zafer dolu, kocamaaan, yayvan bir gülümseme. .. Okumaya devam et

Bi arkadaşa bakmıştım


Evliliğimizin ilk ayındayız, bir öğlen arayayım bakayım kocamı dedim. Hiç tanımadığım bir kız açtı telefonu; “kim aradı diyelim” dedi.

“Esra” diye cevap verdim.

Kız ısrarcı: “Nereden?”.

Kilitlendim kaldım, henüz “evli” olduğumuzu sindirememişim,” karısıyım” diyemedim.

“Ben” diye yutkundum, “bi arkadaşıyım”. Sonra da hemen telefonu kapadım.

Ankara’nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak


Arkadaşım heyecan içinde aradı. Gazetede bir ilan görmüş, onun için arıyor:  “Antalya Kaleiçi mevkiindeki otellerde yarı fiyatına tatil” ilanını telaşeden “Ankara Kaleiçi mevkii” diye okumuş, pek heyecanlanmış. 

Şimdi diyeceksiniz ki, Antalya’yı Ankara okuyup niye heyecanlanmış? Halbuki 20’li yaşlarımızın en unutulmaz tatilini Ankara Kaledibi otellerinden birinde, adıyla sanıyla Kale Otel’de, geçirdiğimizi bilseniz, böyle şaşırmazdınız! Okumaya devam et

Kültür ve Turizm Bakanlığı “Geleneksel 1. Tarihi Değerlere Bağlılık Ödülü” ne talibim


 

Şu anda Eyvah Eyvah’ın çekildiği Geyikli’deyiz. Bir daha buralara gelmemeye ahdım vardı aslında ama insanoğlu balık hafızalı;

 

unutuyor ikinci, üçüncü çocuğu yapıyor,

unutuyor, asla konuşmam dediği kişiyle konuşuyor,

unutuyor, asla adımımı atmam dediği yerlere geliyor… Okumaya devam et

Boza mayalı bir içecektir ve maya kabartır, kabartır, kabartır…


Daha henüz ortaokuldayım. Bir gün babam boza almış. Ben de kıtlıktan çıkmış gibi boza içip, sonra da uykuya yatmıştım. Ben uyurken midemde iyice mayalanan ve çoğalan bozalar ağzımdan, burnumdan taşarken uyandım. Herhalde bir 15 dakika filan köpürdüm. İnsanın yediği içtiği gerçekten burnundan gelebiliyormuş. Mecaz değil yani. Siz siz olun mayalı içecekleri içerken abartmayın!

Çok komik ve ama bir o kadar da acıklı bir anıdır benim için. O gece, tövbe ettim boza içmeye, 15 sene kadar da ağzıma koymadım.